Türkiye, 5 yaşındaki Melike'nin acı dolu hikayesini konuşmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda, küçük kızın işkence görerek hayatını kaybetmesi ve cesedinin bir gölde bulunması, ülke genelinde büyük infial yarattı. Melike'nin 24 Eylül'de kaybolmasının ardından başlayan arama çalışmaları, ne yazık ki, çocuğun cansız bedeninin bir su kenarında bulunmasıyla son buldu. Bu trajik olay, pek çok kişinin vicdanını derinden yaraladı. Bu nedenle, Melike'nin ölümünden sorumlu tutulan baba ve üvey annesi, ilk kez hakim karşısında kendilerini savundular. Mahkeme süreci, hem Melike'nin ailesi hem de kamuoyu tarafından merakla takip ediliyor.
Melike'nin kaybolma haberi üzerine başlatılan arama çalışmaları, küçük kızın yaşadığı bölgedeki halkı ve yetkilileri endişeye sevk etmişti. Melike'nin ailesi, resmi makamlara başvurarak çocuğu bulmalarını istediler. Ancak günler geçtikçe, umutsuzluk ve korku artmıştı. Nihayetinde, 27 Eylül'de, gölde bulunan ceset yapılan DNA testlerinin ardından Melike'ye ait olduğu doğrulandı. Olayın hemen ardından baba ve üvey anne, polis tarafından gözaltına alındı.
Yapılan ilk sorgulamalarda, baba K.M. ve üvey anne A.U.'nun, Melike'ye yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladıkları iddialarının üstü kapatılmadı. Mahkemede, birçok tanık ifadesi dikkat çekiyor. Tanıkların ifadelerine göre, Melike'nin evde sürekli olarak kötü muameleye uğradığı, aç bırakıldığı ve darp edildiği belirtiliyor. Olayın sebebi olarak, çocuğun evdeki davranışlarının baba ve üvey annesini sinirlendirmesi gösteriliyor. Kilit nokta olan bu ifadeler, mahkemenin ilerleyen süreçlerindeki delil ve tanıklıkları belirleyen önemli bir unsur olarak değerlendiriliyor.
Mahkeme sürecinin başlamasıyla birlikte, kamuoyunda oluşan öfke ve üzüntü daha da belirginleşti. Türkiye'deki birçok sivil toplum kuruluşu, Melike'nin adaletinin sağlanması için sosyal medya kampanyaları başlattı. Bunun yanı sıra, çeşitli protesto gösterileri düzenlenerek, çocuk istismarına karşı daha sıkı yasal önlemlerin alınması talep edildi. Olayın sadece Melike ile sınırlı olmadığı ve Türkiye'deki çocuk istismarına ilişkin sorunların köklü bir çözüm gerektirdiği vurgulandı.
İlk duruşmada baba K.M. ve üvey anne A.U., suçlamaları kabul etmediklerini belirtti. Savunmalarında ise, Melike'nin istismara uğramadan önce "agresif" bir çocuk olduğunu ve bu nedenle disiplin cezası uyguladıklarını savundular. Ancak bu iddialar, mahkeme heyeti tarafından ciddi bir şekilde sorgulandı. Uzman raporları ve tanık ifadelerinin yanı sıra, sıradan bir ailenin dahi böyle bir dramla karşılaşmasının imkansız olduğu ifade edildi. Çocukların maruz kaldığı bu tür olayların, toplum açısından büyük bir sorun teşkil ettiğini belirten uzmanlar, öncü yasaların gerekliliğine dikkat çekiyor.
Mahkeme, ilerleyen duruşmalar için yeni tarih belirledi. Melike'nin davası, sadece ailesi için değil; tüm toplum için bir yüzleşme ve değişim çağrısı niteliğinde. Herkes bu davayı yakından takip ederken, adaletin sağlanması için mücadele etmeye devam edecektir. Melike'nin hikayesi, en azından bir farkındalık yaratmayı başarmış durumda. Çocuk istismarı gibi önemli bir konunun daha fazla dikkat çekmesi gerektiği, bu davanın her kararıyla bir kez daha ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak, Melike'nin davası, pek çok insanın kalbini kırmış olsa da, adalet arayışı sürüyor. Çocukların korunması için atılacak adımlar ve hukukun gerekliliği, toplumun her kesimi tarafından desteklenmekte. Melike gibi daha fazla çocuğun benzer bir kaderle karşılaşmaması için, sorumlu bireyler ve hukuk sistemi üzerine düşeni yapmalıdır. Bu davanın, Türkiye'deki çocuk istismarına karşı farkındalık yaratması ve yasaların daha da sıkı hale gelmesi için bir katalizör olmasını umuyoruz.